EMEK SİNEMASI
İstiklal Caddesi’nin Yeşilçam Sokağı ile birleştiği noktadaki yapı grubunun hikâyesi, bize hem Cumhuriyet dönemi eğlence kültürünü ve Varlık Vergisi uygulaması aracılığıyla servetin el değiştirmesini hem de son dönemin ranta dayalı dönüşümüyle ona karşı yürütülen mücadeleyi anlatıyor. Yapı grubu, ön cephede Cercle d’Orient binasından, eskiden onun bahçesi olan alanda yer alan Emek (eski Melek), İpek (eski Opera, sonra Yeni Komedi Tiyatrosu) ve Rüya (eski Artistik, sonra Sümer, sonra Küçük Emek) sinemalarından ve iki apartmandan (İsketinj ve Melek) oluşuyor. Binayı 1884’te Osmanlı Bankası binasının da mimarı olan Alexandre Vallaury’ye inşa ettiren kişi, Osmanlı Devleti’yle Mısır arasında önemli rol oynayan Ermeni devlet adamı Abraham Eramyan Paşa’ydı. Mısır’da Kavalalı’nın sarayında özel kalem müdürlüğü yapmış, Abdülaziz’in yakın dostu olan, anadili gibi Türkçe ve Arapça bilen, Fransızca konuşan Abraham Paşa, Beyoğlu sosyetesinin önemli simalarındandı. 1. Meşrutiyet’te ayan azalığı, Sultan Abdülhamid devrinde “Şüra-yı Devlet Mülkiye Dairesi” üyeliği yaptı.
Vallaury, Abraham Paşa’ya yakışır bir ihtişamı yakalamak için İstiklal Caddesi’nde tam 45 metre boyunca uzanan, yeni-klasik üslupta ve barok unsurların göze çarptığı beş katlı, yatay bir yapı kurguladı. Plasterlerle süslü cephenin en tanımlayıcı unsurları sütun kabartmaları ve iki melek arasından sırıtan şeytan figürü olarak biliniyor.
Bina ilk olarak Club des Chasseurs de Constantinople (İstanbul Avcılar Kulübü) olarak kullanıldı. Abraham Paşa’nın Büyükdere’deki çiftliğinde toplanıp ava çıkan kulüp üyesi genç diplomatlar, avlarını buraya getirip lokantaya verirdi. Daha sonra sinemaların ve apartmanların inşa edildiği alan kulübün bahçesiydi ve burada sabahları ata binilirdi. Avcılar Kulübü ve daha sonra da Büyük Kulüp’ün üyeleri at arabalarını buraya park ediyordu. Üye olmayanın giremediği Büyük Kulüp’e tüm Osmanlı üst düzey erkânı ve İstanbul’un zenginleri üye olmaya devam etti. İki katı kulübe kiralayan Abraham Paşa, asma kattaki özel dairelerini tuttu. Zemin katta lüks dükkânlar açıldı. Bina kısa zamanda Beyoğlu’nun en hareketli ve merak uyandıran yerlerinden biri haline geldi.
Ava, borsaya ve kumara düşkünlüğüyle meşhur olan Abraham Paşa, çok geçmeden para sıkıntısı çekmeye başladı ve Osmanlı Bankası kayıtlarına göre Cercle d’Orient binasını ipotek ettirerek iki kere kredi kullandı. Zamanla borçlarını ödeyemez duruma gelince 1898’de binayı devretmek zorunda kaldı. Abraham Paşa’nın ölümünden hemen sonra 1919’da Cercle d’Orient binası, Osmanlı Bankası tarafından Manuk Manukyan adındaki bir borsa simsarına 108.000 sterlin karşılığı satıldı. Cercle d’Orient binasının ve bahçesinin mülkiyeti daha sonra H. Arditi ve A. Saltiel’e geçti ve Abraham Paşa’nın özel daireleri Bolşevik Devrimi sonrası İstanbul’a gelen Ruslar tarafından gece kulübü olarak işletilmeye başlandı.
Skating Palace, binanın bahçesinde tahminen 1909-1912 yıllarında inşa edilen ilk yapıydı ve patinaj sporları için kullanılırdı. 1918’de burası Yeni Tiyatro adında salaş bir tiyatro binasına dönüştürüldü. Yeni Tiyatro’da genelde Viyana’dan gelen operet toplulukları sahne alırdı.Bu alanda bulunan İsketinj apartmanı adını “skating ” (paten) kelimesinden aldı.
1924’te Cercle d’Orient binasının hemen arka tarafında Opera Sineması açıldı. 1924-1932 arası Opera Sineması, 1932-1955 arası İpek Sineması adıyla faaliyet gösterdi ve daha sonra 1975’e kadar Şehir Tiyatroları Komedi Sahnesi olarak kullanıldı. Opera Sineması’nı Mehmet Rauf Sirman ile Cemal Pekin (bugün Özen Film olarak bilinen şirketi Opera Film adıyla ilk kuranlar), kumaş tüccarı Papayanopulos ile ortak olup açtı. Saltiel ve Arditi ile olan anlaşma, binanın bu üç kişi tarafından yapılması ve 10 yıl kira verilmemesi şeklindeydi. Mimarı, diğer iki sinemanın da mimarı olan Rafael Alguadiş’ti. Duvarlarında Rus ressamların tabloları olan, tavanları altın yaldızlı bu büyük salonda gelenleri smokinli çalışanlar karşılar ve Arnoldi orkestrası eşliğinde Amerikan filmleri gösterilirdi. Sinema 1932’de İpekçilere devredilince onlar da adını İpek yaptılar. Şehir Tiyatroları Komedi Sahnesi olarak kullanıldığı dönemde, 1967’de bir yangın geçirdi ve 1968’de yenilenerek açıldı. 1970’lerin sonunda içinde yer alan tekstil atölyesinde çıkan yangından sonra metruk halde bırakıldı ve Emek Sineması girişinden hemen önceki girişinin kepengi uzun yıllar kapalı kaldı.
Emek’in arkasında yer alan Rüya Sineması, ilk olarak Artistik adıyla, Opera Sineması ile aynı koşullarda, yani 10 yıl kira ödemeyecek olan Sirman ve Pekin tarafından mimar Alguadiş’e yaptırıldı. İki balkonlu, perde ve balkon küpeşteleri kadife olan bu sinemanın ismi, isimlerin millîleştirilmesi işlemleri kapsamında Sümer oldu. 1958’de Emek Film, yenilediği Melek Sineması’nı Emek, Sümer Sineması’nı da Küçük Melek adıyla açtı. 1962-1963 sezonunda bir süre kapalı kalan Küçük Melek, Rüya adıyla yeniden açıldı ve yerli filmler göstermeye başladı, 1970’lerin ortalarında seks filmleri furyasına kapıldı.
1924’te bahçenin orta kısmında mimar Alguadiş tarafından 600 koltuk kapasiteli Melek Sineması yapıldı. Sinema adını, film perdesinin iki yanına yerleştirilmiş, sarı-turuncu renkli art nouveau tarzında melek heykellerinden ve sinemaya giriş için zorunlu olarak kullanılan Melek Apartmanı’ndan aldı. Burada bir sinema salonu açma fikri, Berlin’de ticaret okuduğu sırada sinema sektörünün kârlılığını gören İhsan İpekçi’ye aitti. Eski dışişleri bakanlarından İsmail Cem’in de babası olan İpekçi, Beyoğlu’ndaki Elhamra Sineması’nın işletmeciliğini aldıktan sonra Melek Sineması’nı açtı. Burası, salonun her yanından görüntünün rahatlıkla izlenmesini sağlayan dikine yapısıyla, barok ve rokoko tarzda tavan bezemeleriyle Beyoğlu’nun en görkemli salonlarından biriydi. Melek, uzun yıllar İpek Film’in en önemli salonlarından biri olarak çalıştırıldı ve insanların tuvalet ve frakla katıldığı gösterişli galalara ev sahipliği yaptı. Salon’da 1940’lı ve 1950’li yıllarda daha çok Amerikan filmleri ve müzikalleri gösterildi, o dönemin en büyük gişe başarısı Rüzgâr Gibi Geçti filmine aitti.
1945’te Varlık Vergisi uygulaması, gayrimüslim mülk sahipleri Arditi ve Saltiel’i iflas ettirince yapı grubu (o dönemde Melek, İpek ve Sümer sinemaları, altındaki sekiz dükkân ve iki sinema girişiyle Cercle d’Orient binası ve yan cephede bir dükkân, bir matbaa ve iki evi kapsayan kompleks) belediye tarafından satın alındı. Belediye bu yapı grubunu 1951 ve 1956 yıllarında satışa çıkardı ve 1957’de ihale şartlarını yerine getiren Emekli Sandığı’na sattı. Melek Sineması’nı 1958’e kadar İpekçi Kardeşler işletti. Daha sonra Emekli Sandığı, Emek Film’i kurdu ve sinemanın işletmeciliğini de üstlenerek adını Emek olarak değiştirdi. Bu dönemde Amerikan filmlerinin yanı sıra Avrupa sinemasının özgün filmlerine de programda yer verildi.
Salonun işletmesi 1968-1969 sezonunda sinemacı ve yönetmen Turgut Demirağ ’a, 1975’ten itibaren de Osman ve İsmet Kurtuluş’a verildi. 1970’li yılların ortasında televizyonun yaygınlaşmasıyla girilen krizle baş etmek için kısa bir dönem karate filmleri gösterilse de genel olarak ticari olmayan filmlere de alan açan bir salondu. 1980’lerin sonlarında da Türkiye sinemasının nitelikli örnekleri Emek Sineması’nın perdesindeydi. Salon 1993’te kapsamlı bir restorasyondan geçti, en son kullanıldığı tarih ise 2009 oldu. 20 yıl boyunca İstanbul Film Festivali’nin hem asıl salonlarından biri hem de açılış salonu, Film Ekimi’nin de önemli salonlarından olan Emek, Atlas ve kapanan Alkazar ile birlikte Hollywood üretimi olmayan filmleri sinemada izlemek isteyenlerin az sayıdaki alternatifinden biriydi.
İstiklal Caddesi üzerindeki Cercle d’Orient binası, 1970’lerin başında eski ihtişamını kaybetti ve sıradan bir Beyoğlu pasajı halini aldı; Büyük Kulüp, Anadolu Yakası’na taşındı, zemindeki dükkânların sayısı artırıldı, bilardo salonları açıldı, eşsiz tavan süslemeleri bulunan salonlarından bazıları depo olarak kullanılmaya başlandı. 1970’lerin sonunda tekstil atölyesi olarak kullanılan İpek Sineması’nda çıkan yangının sıçraması sonucu bina harap oldu. Zamanla ancak girişteki dükkânlar yeniden açılabildi.
1976’da Gayrimenkul Eski Eserler ve Anıtlar Yüksek Kurulu, hem Cercle d’Orient kompleksini hem de Emek Sineması’nı korunması gerekli kültür varlığı olarak tescil etti. 1993’te de Kültür Bakanlığı’na bağlı 1 Numaralı Kültür ve Tabiat Varlıkları Koruma Kurulu bölgeyi Kentsel Sit Alanı ilan etti. Bu arada Emekli Sandığı son yangından epeyce etkilenmiş olan binayı restore ettirmek istedi ve 1992’de bir ihale açtı. İhaleyi Kamer İnşaat aldı ve 25 yıllık bir kira sözleşmesi imzalandı. Karşılığında bina otele dönüştürülecek ve altına otopark yapılacaktı. Hazırlanan proje koruma kurullarınca onaylanmadı, hatta 1999’da İstanbul 2. İdare Mahkemesi projeyi “koruma ilkelerine ve kamu yararına” uygun görmediği için iptal etti. 2006’da Bakanlar Kurulu, Beyoğlu Bölgesini yenileme alanı olarak ilan edince Beyoğlu Belediyesi 5366 sayılı “Yıpranan Tarihî ve Kültürel Taşınmaz Varlıkların Yenilenerek Korunması ve Yaşatılması” adlı yasaya dayanarak bir proje hazırladı. Projenin tarafları SGK ve Kültür Bakanlığı’ydı. 2009’da, 1992 yılında Emekli Sandığı ihalesini kazanan ve 25 yıllık kira kontratı imzalayan Kamer İnşaat yeni bir ön proje hazırladı ve proje Kültür Bakanlığı’na bağlı Koruma Kurulu tarafından 10 Ekim 2009 tarihinde onaylandı. “Grand Pera” isimli bu proje, birinci derece tarihî eser sayılan Cercle d’Orient’ın arka cephesinin açığa çıkarılmasını, bu nedenle Emek Sineması dahil bir dizi binanın yıkılmasını ve böylelikle açılan alana bir AVM inşa edilmesini içeriyordu.
İlk geniş çaplı protestolar da mahkeme süreci de 2010’da başladı. Mimarlar Odası’nın açtığı dava sonucunda, İstanbul 9. İdare Mahkemesi 24 Mayıs 2010’da “telafisi güç veya imkânsız zararlar doğurabileceği gerekçesiyle” oy birliğiyle projenin yürütmesinin durdurulmasına karar verdi. Ancak bizzat aynı mahkeme 16 Kasım 2011’de, tartışmalı bir bilirkişi raporuna ve yine tartışmalı bir teknik rapora dayanarak kendi verdiği yürütmeyi durdurma kararını kaldırdı. Bilirkişi raporu tartışmalıydı çünkü aslında üç bilirkişiden ikisi, yani çoğunluk görüşü projeye “hayır” demişti. “Proje uygundur” diyen teknik rapor da tartışmalıydı çünkü hazırlayan iki akademisyenden Prof. Dr. Kutgün Eyüpgiller, Kamer İnşaat’ın danışmanıydı. Diğer akademisyen Prof. Dr. Kaya Özgen ise emekliliğinin gelmesi nedeniyle imza yetkisine sahip değildi. Tüm bunlara rağmen alınan kararla Emek Sineması’nı koruması öngörülen “yasal zırh” kaldırıldı ve Beyoğlu Belediyesi 13 Şubat 2013’te, yargı süreci Danıştay’da devam ediyor olmasına rağmen projeye yapı ruhsatı verdi.
Cercle d’Orient ve Emek Sineması’nın üzerinde konumlandığı yapı adasının 19. yüzyılın ikinci yarısından başlayarak 1960’lara uzanan aralıkta İstanbul’da uygulanmış en gelişkin inşaat tekniklerinin ve bir dizi mimari üslubun iyi örneklerini içermesi, Emek Sineması’nın İstanbul’da 20. yüzyıl başından bugüne ulaşmış en geniş iç mekân olması ve bezeme özellikleri bakımından 1900’lü yılların biçim tercihlerini önemli ölçüde koruması, aynen ve yerinde korunması gerektiğinin temelini oluşturuyordu.
2010 yılının Nisan ayından itibaren Emek Sineması için verilen mücadele karşısında Kamer İnşaat “yıkmıyoruz, taşıyoruz” diyerek tavan ve duvar süslemelerini yeni konstrüksiyonun beşinci katına taşıyacağını duyurdu. Oysa Emek’in sinemaseverler için önemi, o süslemelerden kaynaklanmıyordu.
Emek Sineması’nı da, ticari gösterimin dayattığı seyir kültürünün dışına çıkabildiğimiz zamanlarda, yani festivallerde tadına vardığımız film kültürü uğruna korumak ve yaşatmak istedik. İnsan olmanın, hayatta olmanın nasıl bir şey olduğuna dair sorular soran, hikâyeler anlatan filmlerin, bilet sırasında birlikte beklemenin, tıklım tıklım salonda çıt çıkarmadan film izlemenin, sonrasında konuşmanın, tartışmanın tadı vardı bu film kültüründe… Belki daha asri ama bir ağacın gölgesinde oturmak kadar insana ait, insanlığın yarattığı bir deneyimi yaşamaya devam etmek için Emek’i savunduk.
Enis Köstepen’in Altyazı Aylık Sinema Dergisi’nin 130. sayısı (Temmuz/Ağustos 2013) için kaleme aldığı editör yazısından alıntılanmıştır.
Sinemaseverler haliyle, sokakla doğrudan bağlantısı kesilmiş, bir AVM’nin içine tıkılıp bağımsızlığı ortadan kalkmış, kentsel rant hırsının simgesine dönüşmüş bir “taklit”e razı olmadı. Emek Sineması protestoları çok çeşitli biçimler aldı, kimi zaman Emek’in önüne perde gererek film izlenip müzik şenliği yapıldı, kimi zaman sokakta nöbet tutulup forumlar düzenlendi. İstanbul Film Festivali’nin 2010’dan beri bütün açılış ve kapanış törenlerine, Emek’in yıkımıyla ilgili sloganlar ve pankartlar damgasını vurdu. 7 Nisan 2013’te aralarında yönetmen Costa Gavras ve oyuncu Tuncel Kurtiz’in bulunduğu binlerce sinemaseverin protesto eylemine polis, göz yaşartıcı gaz ve tazyikli suyla müdahale etti, dört kişiyi gözaltına aldı. 14 Nisan’da daha kalabalık bir grup yine o sokakta toplandı. 20 Mayıs 2013’te sinema tamamen yıkılmıştı. Yıkıma karşı protesto gösterileri bir diğer inşaat projesine, yani Gezi Parkı’nın yerine Topçu Kışlası’nın inşa edilmesine karşı Türkiye çapına yayılan eylemlerin ilk sinyallerini verdi. Gezi’deki isyana yol açan unsurlar arasında Emek’in yıkılması ve buna gösterilen haklı tepkinin şiddetle bastırılmasının da önemli bir rolü vardı.
Gezi’de polisin uyguladığı vahşet, 2015 Temmuz’undaki Suruç Katliamı’ndan itibaren gerçekleştirilen terör saldırıları, artan polis görünürlüğü ve şiddeti, küçük dükkânların kapanıp yerine zincir mağaza ve AVM’lerin açılması, İstiklal Caddesi’nin cazibesini epey azalttı. Ancak Grand Pera ve Emek özelinde, kimilerinin anılarıyla dolu bir mekânın yıkılmasına tepki göstererek orayı boykot etmesi de söz konusu.