(Yazan: Burcu Bingöllü)
15 Eylül 1954’te Malatya’da dünyaya gelen Hrant Dink, beş yaşındayken ailesiyle İstanbul’a geldi ve tüm öğrenim hayatını burada tamamladı. Sol siyaset içindeki aktif konumu nedeniyle Ermeni kimliği üzerinden cemaatin zarar göreceği endişesiyle ismini “Fırat” olarak değiştirdi. İlkokulda tanıştığı ve daha sonra evlendiği eşi Rakel (Yağbasan) ile Tuzla Çocuk Kampı’nın yönetimini üstlendi. Devletin “Ermeni militan yetiştirdiği” suçlamasıyla kampa el koymasının ardından siyasi görüşleri nedeniyle de gözaltı ve tutuklamaya maruz bırakıldı.
1990’larda Marmara gazetesinde Çutak (Erm. Keman) ismiyle yazılar yazdı. Hem Ermeni toplumunun sorunlarını dile getirecek hem de Türkiye toplumuyla ortaklaşmasını sağlayacak bir gazete projesi olarak, her iki dilde de “sabanın toprakta açtığı, içine tohumun konulduğu ve bereketin fışkırdığı yer” anlamına gelen Agos’un kuruculuğunu, yayın yönetmenliği ve başyazarlığını üstlendi. 5 Nisan 1996’da yayın hayatına başlayan Agos, İstanbul’da Türkçe Ermenice yayımlanan ilk gazete oldu. Hrant Dink’in öldürülmesine varan süreç 2004’ten başlayarak Agos’ta yayımlanan çeşitli yazı ve haberler gerekçesiyle hedef gösterilmesiyle başladı.
Hrant Dink 7 Kasım 2003’te “Ermeni Kimliği” başlıklı bir yazı dizisine başladı. Bu yazı dizisi kapsamında 30 Ocak 2004’te yayımlanan “Türk’ten Kurtulmak” başlıklı yazısı üzerine Türk Ortodoks Kilisesi Başkanı Sevgi Erenerol suç duyurusunda bulundu. 6 Şubat 2004’te Hrant Dink imzalı “Sabiha Hatun’un Sırrı” başlıklı bir diğer haber ise, Atatürk’ün manevi kızı Sabiha Gökçen’in Ermeni kökenli olduğu ve Ermenistan’da akrabaları olduğu iddialarını içeriyordu. Bu iddialara ilişkin 21 Şubat 2004’te Hürriyet gazetesinin “Sabiha Gökçen mi Hatun Sebilciyan mı” manşetiyle verdiği haber üzerine hemen ertesi gün Genelkurmay Başkanlığı Hrant Dink aleyhine ağır ifadeler içeren bir basın açıklaması yaptı. 25 Şubat’ta İstanbul Valiliği’ne çağrılan Hrant Dink burada MİT Müsteşarı’nın talimatıyla görevlendirilen MİT görevlileriyle görüşmüş ve bu görüşmeyi bir “had bildirme” olarak tarif etmişti.
Hrant Dink anması, Agos Gazetesi önü.
Ermeni kimliğine ilişkin yazı dizisinin 13 Şubat tarihli bölümünde geçen “Türk’ten boşalacak zehirli kan…” ifadeleri de bağlamından kopartılarak 25 Şubat 2004 tarihinde “Türklüğe ve Aziz Türk Milletine Hakaret, İsyana ve Teröre Teşvik, Kışkırtma ve Bölücülük” suçlamasıyla ayrı bir suç duyurusuna konu edildi. Şişli 2. Asliye Ceza Mahkemesi’nde başlayan yargılama sürecinde adliye önünde Dink’i protesto eden ulusal ve aşırı milliyetçi oluşumlar içeride de saldırı girişiminde bulunuyor, kamuoyunun Ergenekon Davası ile tanıdığı Kemal Kerinçsiz ve Veli Küçük gibi isimler davaya müdahillik talep ediyordu. Neticede bu yargılama sonucunda 7 Ekim 2005’te Hrant Dink için altı ay hapis cezasına hükmedildi. Yargıtay 9. Ceza Dairesi bu kararı 1 Mayıs 2006’da onadı. Yargıtay Cumhuriyet Savcısı Ömer Faruk Eminağaoğlu’nun bu onama kararına itirazı ise 11 Temmuz 2006’da oy çokluğuyla reddedildi. Hrant Dink hakkında, bu karara yönelik açıklamaları dolayısıyla ayrıca “adil yargılamayı etkilemeye teşebbüs” suçlamasıyla da dava açılmıştı.
26 Şubat 2004’te İstanbul Ülkü Ocakları İl Başkanı Levent Temiz öncülüğünde bir grup Agos gazetesi önünde toplanarak “Ya Sev, Ya Terk Et”, “Bir Gece Ansızın Gelebiriz” sloganları eşliğinde bir basın açıklaması yaptı. 3 Mart 2004’te ise kendilerini “Asılsız Ermeni İddialarıyla Mücadele Federasyonu” olarak adlandıran bir grup yine gazete önünde bir eylem gerçekleştirdi.
2007’ye varan süreçte Ermeniler ve diğer azınlıklara yönelik etkinliklerin saldırıya uğramasıyla sonuçlanan ve giderek Hrant Dink’i hedefe yerleştiren bu ulusal ve aşırı milliyetçi dalganın geri teptiği nadir anlardan biri, Yeniçağ gazetesinin Basın Konseyi Yüksek Kurulu tarafından uyarılmasıydı. Kurul, Yeniçağ’ın Birgün’de yayınlanan “Hoş Gidişler Ola” başlıklı yazısı üzerinden Hrant Dink’i hedef gösteren 9 Ekim 2004 tarihli “Ermeniye Bak” manşetinin yazara karşı zorbalığı özendirme tehlikesi yaratabileceğini vurguladı.
2 Şubat 2006’da Dink’in avukatları Agos’a Ahmet Demir adıyla gönderilen,kendisiyle birlikte hem Sorumlu Yazı İşleri Müdürü oğlu Arat Dink hem de İmtiyaz Sahibi Sarkis Seropyan’ı tehdit eden mektupla ilgili harekete geçerek suç duyurusunda bulundu. 2006 Eylül’ünde Hrant Dink, Arat Dink ve Sarkis Seropyan hakkında “Türklüğü aşağılama” suçlamasıyla yeni bir dava açıldı. Davanın konusu bu kez 21 Temmuz 2006’da Agos’ta yayımlanan “301’e Karşı 1 Oy” başlıklı haberdi. Haber, Hrant Dink’in 14 Temmuz’da Reuters ajansına soykırımla ilgili verdiği görüşlerinden alıntılar içeriyordu. Bu dava Hrant Dink’in ölümünden sonra 11 Ekim 2007’de hem Arat Dink hem Sarkis Seropyan hakkında birer yıl hapis cezasıyla sonlanacaktı.
Elbette Hrant Dink etrafında gitgide daralan bu çemberin farkındaydı. 2005’ten başlayarak aynı odaklar Orhan Pamuk, Murat Belge, Hasan Cemal, Elif Şafak gibi isimler hakkında TCK 301’den açılan davalarda da boy gösteriyordu. 12 Ocak 2007’de kaleme aldığı “Neden Hedef Seçildim” başlıklı makalesini “Ve işte yine uçurumun kıyısındayım. Peşimde tekrar birileri vardı. Onları seziyordum. Ve onların Kerinçsiz ekibiyle sınırlı ve salt onlardan oluşacak denli sıradan ve görünür olmadıklarını biliyordum,” diye bitirmişti.
Tam bir hafta sonra, takvimler 19 Ocak 2007’yi gösterdiğinde saat 14:57’de Agos ofisinin hemen yanındaki banka şubesinden çıkan Hrant Dink üç kurşunla kafasından vuruldu. Aynı gün çevredeki işyeri kameralarında beyaz beresiyle tespit edilen zanlı Ogün Samast, 20 Ocak gecesi Samsun Terörle Mücadele Şubesi çay ocağında Türk bayrağı arkasında polis memurlarıyla çekildiği fotoğrafta boy gösteriyordu. 23 Ocak 2007’de gerçekleşen cenazeye on binlerce insanın katılması, göstere göstere gelen bu cinayetin Türkiye toplumunun tüm kesimlerden insanları nasıl derinden etkilediğinin göstergesi sayıldı. Kalabalığın temel sloganı “Hepimiz Hrant’ız, Hepimiz Ermeni’yiz” oldu.
Yargı süreci
Cinayete ilişkin 11 yıla yayılan yargılama sürecinin ilki 20 Nisan 2007’de başlayan 18 sanıklı yargılamaydı. Ogün Samast’la ilişkili olan sivil kişilerin dahil edildiği yargılamanın 25 duruşması sonucunda, 17 Ocak 2012’de olayın hemen ardından dönemin İstanbul Emniyet Müdürü Celalettin Cerrah’ın da ifade ettiği gibi cinayetin üç beş gencin işi olduğu, ardında bir örgüt yer almadığına hükmedildi. Başından beri sanıklardan bazılarının cinayete ilişkin hem emniyet hem jandarma istihbaratını bilgilendirdiğini açıkça belirtmesine rağmen, Dink ailesi avukatlarının hem İstanbul hem Trabzon’daki jandarma ve emniyet görevlilerinin sorumluluğuna ilişkin bir soruşturma yürütülmesi talebi defalarca reddedildi. Dink ailesinin iç hukuk yolları tüketilmeden Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne yaptığı başvuru sonucunda Türkiye, kamu görevlilerine ilişkin etkin soruşturma yürütmediği için mahkûm edildi. 4. Yargı Paketiyle AİHM’de benzer karar alınan dosyaların yeniden açılması olanağı doğdu. Bugün, kamu görevlilerini ve jandarma görevlilerini kapsayan iddianamelerin de birleşmesiyle 8’i tutuklu 10’u firari 85 sanıklı dava, İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülmeye devam ediyor.
Sebat Apartmanı: Hafıza ve vicdan mekânı
Hrant Dink’in anısını yaşatmak üzere kurulan Hrant Dink Vakfı, Ermeni Soykırımı’nın 100. Yılı etkinlikleri öncesi Harbiye’deki eski bir Ermeni okulu olan Anarad Hığutyun Binası’na taşındı. 2007’den beri her yıl 19 Ocak’ta saat 14:57’yi gösterdiğinde “Hrant İçin Adalet İçin” demek üzere bir araya gelenlerin adresi olan eski Agos ofisinin ise bir hafıza mekânı olarak düzenleneceği duyurulmuştu. Bu projeyi hayata geçiren vakıf, Halaskargazi Caddesi 74 numaradaki Sebat Apartmanı’nı ilk olarak 18 Mayıs 2017’de Uluslararası Müzeler Günü vesilesiyle bir günlüğüne ziyaretçilere açtı. Yenilikçi ve yaratıcı eğitim ve ziyaretçi programlarıyla bir öğrenme ve diyalog mekânı olarak işlev görmesi, toplumsal diyalog ve geçmişle yüzleşmeye hizmet etmesi amaçlanan Sebat Apartmanı’nın, Hrant Dink’e özel bir odakla, Agos gazetesi ve Türkiyeli Ermenilerin tarihi, kültürü ile Türkiye’deki azınlık hakları konularına ilişkin bir belleğin oluşturulmasına katkı sunması hedefleniyor.