3

İSTİKLAL CADDESİ

Taksim Meydanı ile Tünel arasında uzanan İstiklal Caddesi, 1.400 metre uzunluğunda ve orta noktası 50. Yıl Anıtı’nın bulunduğu Galatasaray Meydanı kabul ediliyor. 1990’dan beri trafiğe kapalı olan cadde neredeyse günün her saati kalabalık ve gelenlerin profili değişse de canlılığını koruyor. Bugün pek çok giyim mağazası, lokanta, kafe, banka şubesi, konsolosluk ve kültür kurumunun bulunduğu cadde yıllar içinde ciddi dönüşümler geçirdi.

Caddenin 1927’den önceki adı Osmanlıca “Cadde-i Kebir”, Fransızca ise Pera’nın büyük caddesi anlamına gelen “Grande Rue de Pera”ydı. “Pera” Yunanca “karşı yaka” veya “öte” anlamına geliyor. Haliç ve tarihî yarımadanın karşısında olduğu için bu adı alıyor. “Beyoğlu” adıysa muhtemelen Kanuni döneminde bağlık bahçelik olan bu bölgede Venedik elçisinin oğlu Gritti’nin bir konağının bulunmasından kaynaklı.

Bizans’ın bir mahallesi olan Pera, tarihî önemini bir Ceneviz kolonisi olarak kazandı. 14. yüzyıldan itibaren Batı Akdeniz için Doğu’ya geçilen yer burası oldu ve şehir Osmanlıların eline geçince de bu böyle devam etti. Osmanlılar sur içindeki birkaç Latin Katolik kilisesini Pera’ya gönderdi ve Batılı devletlerle diplomatik ilişkiler geliştikçe elçilik yapmaları için onlara burada arazi verdi. Bu elçilikler çevresinde ticarethaneler, dinî kurumlar, eğitim kurumları vb. inşa edildi ve sanayi devrimiyle Batı’nın belirleyici rolü güçlenince Pera, Batı’dan gelen malların ve hatta âdetlerin giriş kapısı oldu. Tanzimat Fermanı’nın (1839) getirdiklerinin, Osmanlı toplumunda gayrimüslimlerin ve genel olarak Batılıların etkisinin artmasının odağında Pera, yani Beyoğlu vardı. Grand Rue de Pera da mimari ve demografik özellikleri ile hayat tarzı açısından imparatorluğun en “Batılı” yüzüydü. Semtte 1830 ve 1871’de çıkan iki büyük yangın, üç binden fazla binanın yok olmasına neden oldu ve bu da yeni zenginlere, şık konaklar yaptırma fırsatı verdi.

Cadde en canlı zamanlarını Cumhuriyet döneminin ilk 30 yılında yaşadı. Lokanta, pastane, kafe, tiyatro, sinema ve otellerle dolarak modernleşmenin ve Batılılaşmanın simgesi haline geldi. 2. Dünya Savaşı sonrasında yoğunlaşan azınlık karşıtı politikaların, 6-7 Eylül 1955 pogromunun ve Kıbrıs’ta Türkler ve Rumlar arasında yükselen gerilimin neticesinde caddenin bu “Avrupai” ve kozmopolit yapısı zarar görmeye başladı. Artan iç göç ve kente gelen yoksulların buradaki terk edilen binalara yerleşmesinin sonucunda İstiklal Caddesi yoksulluk, suç, uyuşturucu ve fuhuş bölgesi olarak algılanmaya başladı. 1990’da yayalaştırılarak araç trafiğine kapatılan cadde, 1961’de durdurulan Taksim-Tünel arası tramvay seferlerinin yeniden başlatılmasının ve Asmalı Mescit, Galata, Cihangir semtlerinin sanatçılar tarafından mesken edilmesinin de etkisiyle mutenalaşmaya başladı ve açılan eğlence mekânları, kafeler, lokantalar, butiklerle yeniden canlandı. Böylece dinamik yaşantısı, çevresindeki yoğun göçmen nüfus ve kentsel yoksulluk ile İstiklal Caddesi heterojen ve özgün bir kimlik kazandı.

İstanbul’un küresel kentleşme sürecinin etkisiyle 2000’lerde İstiklal Caddesi yeni bir mekânsal dönüşüm geçirdi. Her gün neredeyse iki milyon insanın yürüdüğü bu alanda, yerli ve yabancı sermaye emlak yatırımları yaptı, büyük markalar prestij mağazaları açtı ve holdinglerin sponsorluğunda sanat merkezleri kuruldu. Kendisiyle özdeşleşen pek çok dükkânın kapanmasıyla sonuçlanan bu süreç, caddenin özgün ve melez yapısını hızla yitirmesine sebep oldu. Demirören AVM’nin açılması, Cercle d’Orient binasının boşaltılması ve Emek Sineması’nın yıkılması, İnci Pastanesi’nin ve kitapçı Robinson Crusoe’nun taşınmak zorunda kalması, Tünel’deki asırlık sahaf Librairie de Péra’nın, Kelebek Korse’nin ve Rumeli Han’ın tahliyesiyle birlikte Rebul Eczanesi’nin kapanması, caddede yaşanan dönüşümün öne çıkan işaretleri oldu. Caddede eski yıllardan kalma dükkân sayısı epey azaldı. AKP’nin on yıldan uzun süre kiracı olanları çıkarmayı kolaylaştıran tarzda rantı önceleyen politikaları, alkolle ilgili kısıtlayıcı düzenlemeler ve lokanta ve kafeler için sokakta masa sandalye yasakları bir arada Gezi İsyanı’na da neden olan unsurlardandı ve İstiklal Caddesi, bütün bunlardan en doğrudan etkilenen yer oldu. Keza Gezi İsyanı’ndan da…

Gezi İsyanı’nın hemen ardından cadde bir süre daha canlılığını korudu ve tarihinin en geniş katılımlı Onur Yürüyüşü’ne sahne oldu. Ancak daha sonra hükümetin toplumsal muhalefetin basın açıklamalarına dahi son derece sert müdahale ederek ortalığı gaza boğması, insanları buralara gelmekten alıkoymaya başladı. Suriye’deki savaşın da etkisiyle 20 Temmuz 2015’teki Suruç Katliamı’ndan itibaren sık aralıklarla gerçekleştirilen terör saldırıları, Taksim ve İstiklal gibi hedef olabilecek mekânların eskisine göre tenhalaşmasına ve bazı işletmelerin kapanmasına neden oldu. 19 Mart 2016’da caddede bir canlı bomba saldırısı oldu ve dört kişi hayatını kaybetti, 39 kişi yaralandı.

1 Mayıs kutlamalarına 1 Mayıs 1977’den beri kapalı olan Taksim Meydanı, ancak 2010’da yeniden açıldı. Ama AKP hükümeti 1 Mayıs’ın bu alanda kutlanmasına sadece üç yıl izin verdi ve 2013’te tekrar yasak getirildi. O yıl gerçekleşen sert müdahale de Gezi İsyanı’na neden olan olaylardan biriydi. 2013’ten itibaren 1 Mayıs’larda ve Gezi’nin yıldönümlerinde, 2015’ten itibaren de Onur Yürüyüşü’nde, meydanın ve İstiklal Caddesi’ne çıkan sokakların ağır silahlı polisler ve araçları tarafından kapatılması, İstiklal’in toplumsal muhalefetin kendini ifade ettiği cadde kimliğine ciddi zarar verdi.

Terör saldırıları, toplumsal muhalefete yönelik görünür müdahaleler ve 2016’daki darbe girişimi Batılı turistlerin Türkiye’den ve İstiklal Caddesi’nden ayağını çekmesine neden oldu. Onların yerini Araplar aldı; daha çok Körfez ülkeleri, Lübnan, Irak ve İran’dan gelen orta sınıf turistler ve onlara hizmet eden Suriyeli mülteciler, pek çok Türkiyeli tarafından “Arap” şeklinde genellenir oldu ve onların varlığı, kimileri için Taksim ve İstiklal’e gitmemek için bir neden haline geldi.

Mekânların Arap turistlerin beklentilerine yönelik dönüşümü, meydanın betonlaşıp saksılarda ağaçlar, tuhaf havuzlar ve kaba led aydınlatma birimleriyle kaplanması, Demirören, Grand Pera ve Narmanlı gibi projelerde kamu yararının hiçe sayılması, AKM’nin, Şehir Tiyatroları’nın, Muammer Karaca Kültür Merkezi’nin, Alkazar, Emek ve Sinepop sinemalarının ve bazı eski eğlence yerlerinin kapanması, Beyoğlu’nda takılan üniversiteli gençliğin ve orta üst sınıfların Beşiktaş ve Kadıköy’e kaymasına neden oldu. İstiklal Caddesi’nin kimliği, birikimi ve toplumsal belleğine yönelik bu yıkıma rağmen polis engelini aşıp Onur Yürüyüşlerine katılmaya çalışanlar ve coşkulu 8 Mart Gece Yürüyüşlerine katılan feministler için ise burası hâlâ tek adres olmaya devam ediyor.